. Beyler bir akrabamın oğlu sünnet oldu. Sünnet olmuş birisine nedir? Hayırlı olsun mu? Geçmiş olsun mu? Asıl cevabı söyleyin de, ondan sonra makaraya vurun bari. "Oldu da bitti maşallah, nazar değmez inşallah." diyip odaya gir. Allah analı babalı büyütsün. Odaya gir, Yönetmen edasıyla "KESTİK" de ve çık. quoteOrijinalden alıntı KDV Beyannamesi Beyler bir akrabamın oğlu sünnet oldu. Sünnet olmuş birisine nedir? Hayırlı olsun mu? Geçmiş olsun mu? Asıl cevabı söyleyin de, ondan sonra makaraya vurun bari. Sünnet olmuş birisine nedir? Nedir acaba? İyi bilirdik. Oldu da bitti maşallah, ileride çok koyarsın inşallah. La, hayırlı olsun de bitsin işte. quoteOrijinalden alıntı PainKiller_ Odaya gir, Yönetmen edasıyla "KESTİK" de ve çık. Bu güzeldi. Lan oğlum 2 dakika t...k muhabbetine girmeyin be. tabiki Allah kurtarsın denir hayırlı olsun olmaz bence yeni pipin hayırlı olsun, inş bu yeni halini hayırlı işlerde kullanırsınız.. bu ne lan? Kestiğimiz çükü pilav üstü yapalım mı de etini pilav üstüne koyup yiycez de sonrada şaka yaptım diyip milli oldunmu diye sor ''Kısmet böyleymiş'' Merak etme ilerde daha gür çıkar. Geçmiş olsun, daha mantıklı geliyor. Hayırlı olsun biraz absürt kaçar diye düşünüyorum. Sayfaya Git Sayfa Sünnet nedir, kaça ayrılır? Sünnet çeşitleri nelerdir? Sünnet ne demek kısaca?Sünnet, Hz. Peygamber'in söz, fiil ve onayının genel adı olup fıkıh usulünde Kur'an'la birlikte İslâm'ın aslî iki kaynağını ve delilini teşkil eder. SÜNNET NE DEMEK? Fürû-ı fıkıhta, özellikle de teklifî hüküm açısından sünnet ise, Hz. Peygamber'in farz ve vâcip kapsamı dışında kalan yani kesin ve bağlayıcı olmaksızın tavsiye ve örnek olma niteliğini taşıyan söz ve fiillerinin genel adıdır. Hanefîler'in dışındaki fakihler, Allah ve Resulü'nün kesin ve bağlayıcı olmayan tarzda yapılmasını istediği veya tavsiye ettiği fiillerin tamamını kapsamak üzere mendup terimini kullanırlar. Diğer bir ifadeyle, Kur'an ve hadislerden gerek doğrudan gerekse dolaylı olarak bir fiilin yapılmasının kesin ve bağlayıcı olmayan tarzda istendiği yani tavsiye edildiği sonucu çıkarılabiliyorsa, bu tür fiillere topluca mendup denilir. Meselâ boşanmalarda şahit bulundurulmasını, borçluya mühlet verilmesini, akidleşmelerin yazılmasını emreden âyetler fakihlerin çoğunluğunca böyle anlaşılmıştır. Mendubun da önem derecesine göre kendi içinde sünnet, müstehap, fazilet, âdâb gibi terimlerle ifade edilen bir derecelendirmeye tâbi tutulduğu görülür. Bu itibarla sünnet, mendup grubu içinde yani yapılması iyi ve güzel olan, tavsiye edilen fakat terkedilmesinde bir günah ve cezanın terettüp etmediği fiiller grubunda en üst sırayı işgal eder. Hanefîler'in ise mendubu genelde müstehap mânasında kullandıklarını bu arada belirtmek gerekir. SÜNNET KAÇA AYRILIR? Sünnet üçe ayrılır Müekked sünnet, Gayr-i müekked sünnet, Zevâid sünnet. Hz. Peygamber'in devamlı yaptığı, sırf bağlayıcı ve kesin bir emir olmadığını göstermek için nâdiren terkettiği fiillere müekked sünnet denilir. Bunlar bir bakıma dinî vecîbeler için koruyucu ve tamamlayıcı bir nitelik de taşımakta olup önem yönüyle farz ve vâcipten sonra üçüncü sırayı işgal eder. Meselâ abdest alırken ağza ve burna su verme, sabah namazının sünneti, ezan, kamet, cemaatle namaz böyledir. Bu nevi sünneti yerine getiren Allah katında hoş karşılanır, övgüye lâyık görülür, sevap kazanır. Terkeden cezaya ve günaha çarptırılmasa da dinen azarlanmayı ve kınanmayı hak eder. Öte yandan farz namazların cemaatle kılınması, ezan gibi dinî şiârlardan olan sünnetin fert planında terki câiz olmakla birlikte toplum olarak terk ve ihmali câiz görülmez. Hz. Peygamber'in ibadet ve taat türünden olup bazan yaptığı bazan da terkettiği veya çoğu zaman yaptığı bazan da terkettiği fiil ve davranışlara gayr-i müekked sünnet denilir. Nâfile ve müstehap, hatta mendup tabirleri de çoğu kez bu anlamda kullanılır. İkindi ve yatsı namazlarının farzlarından önce kılınan dörder rekâtlık namazlar, vâcip kapsamında olmayan infak ve yardım böyledir. Bu tür sünneti yerine getiren sevap ve övgüye lâyık görülür, terkeden dinen kınanmaz. Bu iki sünnet müekked ve gayr-ı müekked çeşidine "hüdâ sünneti" de denir. Hz. Peygamber'in, Allah katından bir tebliğ veya Allah'ın dinini açıklama niteliği taşımaksızın insan olması itibariyle yaptığı normal ve beşerî davranışlara ise zevâid sünnet veya âdet sünneti denilir. Hz. Peygamber'in giyim ve kuşam tarzı, yeme ve içme tarzı, zevkleri, kına ile saç ve sakalını boyamış olması böyledir. Esasen bu fiiller dinî mükellefiyet çerçevesinde değildir. Yapılması dinen tavsiye de edilmemiştir. Bununla birlikte bir müslüman Hz. Peygamber'in bu tür davranışlarını ona olan sevgi ve bağlılığından dolayı yaparsa sevap ve övgüye lâyık olur. Terkederse kınanmaz ve günah işlemiş olmaz. Farz namazlardan önce ve sonra kılınması sünnet olan namazlar için, Şâfiî mezhebinde ayrıca vitir namazı ve şevvalde tutulan altı gün oruç için revâtib sünnet tabiri kullanılır. Fakihlerin çoğunluğuna göre teravih namazları da revâtib sünnetler arasındadır. Kaynak Diyanet İlmihali 1, İman ve İbadetler İslam ve İhsan Çocuğu olana nasıl tebrik edilir?”Yeni doğan bebeğinize hoş geldin diyor, Anne, Baba ve yavrunuza sağlık ve mutluluk diliyoruz.” ”Anne ve babayı tebrik eder, yeni bebeğinizin sağlıklı, mutlu ve huzurlu uzun bir ömür yaşamasını temenni ederiz.” ”Hoşgeldin Bebek anneciğin ve babacığınla sağlıklı huzurlu uzun ömrün ne yazilir?Tebrik ederim.” ”Mutlu, huzurlu ve sağlıklı bir gelecek dileklerimizle, bebeğinizi, anne ve babayı kutluyoruz.” ”İki kişi adım attığınız bu yolun bütün zahmetlerine katlanıp, artık üç kişi olarak devam edeceğiniz hayatınızda size ve yeni doğan bebeğinize ömür boyu mutluluklar diliyorum.” ”Bebeğiniz meleklerle Dogunca dinen ne yapilir?Yeni doğan bebeklere doğum sonrası ne yapılmalı?– ANLAMI GÜZEL BİR İSİM VERMEK. bebeğe isim vermek. … – AKİKA KURBANI KESMEK. akika kurbanı nedir. … – BAŞI TIRAŞ ETMEK. bebekleri tıraş etmek. … – ÇOCUĞU SÜNNET ETTİRMEK. bebekleri sünnet 5, 2021Doğum yapan birine nasıl mesaj atılır?Yeni Doğum Yapan Sevdiklerinize Gönderebileceğiniz Mesajlar. Gözünüz aydın, geçmiş olsun. Minik bebişinize sağlıklı, mutlu uzun bir ömür dilerim. Gözlerini dünyamıza ilk kez açan bebeğinize Allah'tan uzun ömür, siz değerli anne ve babasına hayırlı bir evlat olmasını niyaz bir insana ne denir?Tebrikler canım, Allah sağlıklı eli ayağı düzgün bir evlat nasip etsin. Rahat bir hamilelik ve rahat bir doğum nasip etsin inşallah. Allah tüm isteyenlere nasip etsin. Dünyanın en özel duygularından biri olan “BABA”lık duygusunun mutluluğunu tüm hayatın boyunca yaşaman dileğiyle..Bebek doğduğunda hangi dua okunur?Bu dua; "Elhamdülillahillezî vehebe lî ale'l-kiberi İsmâile ve ishak. İnne Rabbî lesemîu'd-duâ." şeklindedir. Duanın manası şudur; " Bana evladımı ihsan eyleyen Allah'a hamd eder, şükran ve minnetlerimi takdim ederim."Adet ve lohusalık nedir?Lohusalık, doğum eylemi bittikten sonra plasenta ve zarlarının ayrılmasından sonraki 6-8 42 gün haftalık dönemi kapsar. Bu sürenin sonunda gebelikte meydana gelen tüm değişiklikler gebelik öncesine döner. Lohusalık döneminde anne ve bebeğin hastalıklardan korunması için özenli bir bakıma ihtiyacı bulunmaktadır. Alm. Der Weg der Sünniten, Fr. la voie d ahl-i Sunnat, İng. The Sunni Path. İslam dîninde doğru îtikat üzere olanlara yani Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselâmın ve Eshâbının “aleyhimürrıdvân” yolunda bulunanlar, bildirdikleri îtikat üzere inananlara denir. Eshâb-ı kirâmın, Peygamber efendimizden naklen bildirdiklerini, olduğu gibi, hiçbir şey ekleyip çıkarmadan kabûl edip, böylece inanıp, onların yolunda olup, onlar gibi inananlara Ehl-i sünnet ve cemâat fırkası veya Fırka-i nâciye yani kurtulan fırka; bu doğru ve asıl hakîkî İslâmiyet yolundan ayrılanlara da, bid’at fırkaları veya Fırâk-ı dâlle dalâlet fırkaları, bozuk-sapık yollar denildi. Ehl-i sünnet ve cemâat fırkasında olanlara kısaca Sünnî, bid’at fırkalarında olanlara Mübtedî, bid’at sâhibi denir. Ehli Sünnet İtikadı bizlere nasıl ulaştırıldı? Allahü teâlâ, Müslümanlardan, Peygamber efendimizin inandığı ve bildirdiği gibi îmân etmelerini istemektedir. Peygamber efendimiz bir tek îmân bildirmiştir. Eshâb-ı kirâm’ın hepsi, Resûlullah’ın bildirdiği gibi inanmış, îtikatta inançta hiçbir ayrılıkları olmamıştır. Peygamberimizin vefâtından sonra insanlar, İslâmiyeti Eshâb-ı kirâmdan işiterek ve sorarak öğrendiler. Hepsi aynı îmânı Ehl-i sünnet îtikadını bildirdiler. Eshâb-ı kirâm bu îmân bilgilerini, kendilerinden hiçbir şey katmadan, Resûlullah efendimizden öğrendikleri gibi nakletmişlerdir. Onlar, Allahü teâlâyı tenzîh ve takdîs etmek, O’nun bildirdiklerini tereddütsüz kabûl edip inanmak, müteşâbih mânâsı açık olmayan âyetlerin te’viline dalmamak vb. gibi hepsi kemâl derecesindeki vasıfları ile îmânlarını Peygamberimizden işittikleri gibi muhâfaza ettiler. Eshâb-ı kirâm, bu saf ve doğru îmânı, kendilerinden sonra yaşayan ve Tâbiîn denilen Müslümanlara öğrettiler. Tâbiîn, öğrendikleri bu bilgileri kitaplara geçirdiler. Sonra gelen Tebe-i Tâbiîn ve daha sonra gelenler, bunlardan ve bunların kitaplarından bu bilgileri öğrendiler, kendilerinden sonra gelenlere naklettiler. Böylece Ehl-i sünnet bilgileri bu güne kadar nakil ve tevâtür yoluyla doğru olarak geldi. Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in aleyhisselam Ehli Sünnet itikadını tarifi Resûl-i ekrem efendimiz, Müslümanların yetmiş üç fırkaya ayrılacaklarını, bunlardan kendisinin ve Eshâbının yolundan gidenlerin Ehl-i sünnet ve cemâat îtikatında olanların Cehennem’den kurtulacaklarını haber vermiştir. Hadîs-i şerîfte; “İsrâiloğulları, yetmiş bir fırkaya ayrılmıştı. Bunlardan yetmişi Cehenneme gidip, ancak bir fırkası kurtulmuştur. Nasârâ yâni Hıristiyanlar da, yetmiş iki fırkaya ayrılmıştı. Yetmiş biri Cehenneme gitmiştir. Bir zaman sonra benimümmetim de yetmiş üç fırkaya ayrılır. Bunlardan yetmiş ikisi Cehennem’e gidip, yalnız bir fırka kurtulur.” buyruldu. Eshâb-ı kirâm, bu fırkanın kimler olduğunu sorduğunda; “Cehennem’den kurtulan fırka, Benim ve Eshâbımın gittiği yolda gidenlerdir” buyurmuştur. Hadîs-i şerîfte bildirilen yetmiş iki bozuk fırkanın hepsi geçmiş asırlarda ortaya çıkmış, pek çoğu unutulup gitmiştir. Bunlardan Hâricî, Râfızî ve Bâtınî gibi bâzıları meşhur olmuş, kendi aralarında çeşitli kollara ayrılmışlardır. Bu fırkalar, zamanla siyâsî, felsefî ve yabancı tesirlerle çeşitli değişikliklere uğramış ve doğru yoldan ayrılmışlardır. Yalnız Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri îtikat ve amel bilgileri, hiç değişmeden ve bozulmadan gelmiş, aradan asırlar geçmesine rağmen, red ve inkâr edilmez vasıflarını muhâfaza etmiştir. Ehli Sünnet İtikadının Dünyaya yayılması Dört büyük halîfe devrinden sonra, Müslümanlar arasında karışıklık çıkarmak isteyen bâzı münâfıklar ve İslâm dîninin kısa zamanda Asya, Afrika ve Anadolu’ya yayılması karşısında, korku ve telâşa kapılan Yahûdî, Hıristiyan ve öteki bâtıl inançların mensupları; İslâmiyeti söndürmek, Müslümanların birliğini dağıtmak için çeşitli vâsıtalarla onların îtikatlarını inançlarını bozmaya, îmânlarını parçalamaya çalıştılar. Bu arada bid’at fırkalarının ortaya çıkardıkları yanlış fikirler, Müslümanların îtikatlarını bozmada ve onları parçalamada, bunlara yardımcı oldu. Ayrıca yeni Müslüman olan bâzı kavimlerin İslâm dînine, eski inanç ve ibâdetlerinden bâzı şeyleri katmaya kalkmaları; pekçok saf Müslümanın îtikat ve ibâdetlerinde, sapıklıklara ve bozukluklara yol açtı. Bütün bunlarla birlikte bir de siyâsî ve şahsî arzuları için, böyle kimselerle işbirliği yapanların faâliyeti netîcesinde, pekçok kimse şaşkına döndü. Ne yapacağını, kime inanacağını bilemedi… Ehli Sünnet İtikadının Yayan Büyük Âlimler İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe, doğru yolda bulunmak, İslâm dînini bizzat Peygamber efendimizin ve Eshâbının anlattığı gibi öğrenmek, inanmak ve yaşamak isteyenler için fıkıh bilgilerini toplayarak, kısımlara, kollara ayırdığı ve usûller, metodlar koyduğu gibi; Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellemin” ve Eshâb-ı kirâmın bildirdiği îtikat, îmân bilgilerini de topladı ve yüzlerce talebesine öğretti. Bu sebeble Ehl-i sünnetin reîsi ve kurucusu kabûl edildi. İmâm-ı A’zamın bu hususta ilk yazdığı kitabın ismi El-Fıkh-ul-Ekber’dir. Kendisinden sonra, talebesinden ilm-i kelâm, yâni îmân bilgileri mütehassısları da yetişti. Bunlardan talebesi İmâm-ı Muhammed Şeybânî’nin yetiştirdiklerinden, Ebû Bekr-i Cürcânî dünyâca meşhur oldu. Bunun talebesinden de Ebû Nasr-ı İyâd, kelâm ilminde Ebû Mansûr-ı Mâtürîdî’yi yetiştirdi. Ebû Mansûr, İmâm-ı A’zam’dan gelen kelâm bilgilerini kitaplara yazdı. Doğru yoldan sapanlarla mücâdele ederek, Ehl-i sünnet îtikâdını kuvvetlendirdi ve her tarafa yaydı. 944 H. 333 senesinde Semerkant’ta vefât etti. Ehl-i sünnet îtikâdını yayan İslâm âlimlerinden İmâm-ı Eş’arî de; İmâm-ı Şâfiî’nin talebesi zincirinde bulunmaktadır. Bu iki büyük imâm; Eshâb-ı kirâm, Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiînin bildirdiği îtikat, îmân bilgilerini açıklamış, kısımlara bölmüş ve herkesin anlayabileceği bir şekilde yaymışlardır. Eş’arî ve Mâtürîdî, hocalarının müşterek mezhebi olan Ehl-i sünnet ve cemâat’dan dışarı çıkmamışlardır. Ehl-i sünnetin îtikatta iki imâmı olan Eş’arî ve Mâtürîdî, hep bu mezhebi yaymışlardır. Hurâfelere ve eski Yunan felsefesinin bataklıklarına saplanan materyalistlere maddecilere karşı hep bu îtikâdı savundular. Bu iki büyük Ehl-i sünnet âliminin zamânları aynı ise de, bulundukları yerler birbirinden ayrı ve karşılarındaki saldırganların düşünüş ve davranışları başka olduğundan, savunma metodları ve cevapları birbirinden biraz farklı olmuştur. Fakat bu hâl, mezheplerinin, yollarının ayrı olduğunu göstermez. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılı îtikâda uymayan, bozuk îtikatlar, îmânlar, gönül öldüren bir zehirdir. Bunlar, insanı ebedî ve sonsuz azâba, yâni Cehennem’e götürür. İbâdetlerde tembellik, gevşeklik olursa affolunabilir. Fakat îtikatta gevşek davranmak hiç affedilmeyecektir. Nitekim Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde meâlen; “Şirki yâni kâfiri, inanmayanı, îmânı bozuk olanı aslâ affetmeyeceğim. Diğer bütün günahları, istediğim kimselerden affederim.” Nisâ sûresi 116 buyurmaktadır. Ehli Sünnet Olan Müslümanların Alametleri Ehl-i sünnet îtikâdındaki Müslümanlar; ibâdet, münâkehât evlenme, muâmelât ticâret ve sosyal münâsebetler ve diğer amelle ilgili işlerinde, asırlardır dört hak mezhebe uymuşlardır. Bugün de bir Müslümanın, Ehl-i sünnet îtikâdında olabilmesi için, hak olan dört mezhepten Hanefî, Şâfiî, Mâlikî, Hanbelî birinde bulunması lâzım geldiği kelâm ve akâid kitaplarında bildirilmiştir. Buna göre dört mezhepten birinde bulunmayan kimse, Ehl-i sünnetten ayrılmış olur. Ehl-i sünnet olmayan ise, ya sapık yollara düşer veya îmânını kaybeder. Bu dört mezhepten birine uymakla, onları taklîd etmekle; Kur’ân-ı kerîme ve Resûlullah’ın sünnetine yoluna uymuş olur. Çünkü dört mezhebin imâmları, îtikatta Ehl-i sünnet mezhebinde idiler. Mezheb imâmı kimdir? Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” Kur’ân-ı kerîmden çıkardığı ma’nâları, bilgileri, Eshâb-ı kirâmdan işiterek toplayan, kitâba geçiren büyük âlim demekdir. Resûlullahın, Kur’ân-ı kerîmin hepsini Eshâbına tefsîr etdiğini, Hadîka, dil âfetlerini anlatırken yazmakdadır. Resûlullahın Kur’ân-ı kerîme verdiği ma’nâları, açıklamalarını anlamak istiyen, bir mezheb imâmının kitâblarını okur, bunlara uyar. Bu kitâbları okuyup, bunlara uyan kimse, o mezhebden olur. Bu ise, Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” ve Kur’ân-ı kerîme uymak demekdir. Eshâb-ı kirâm “aleyhimürrıdvân”, Resûlullahdan “sallallahü aleyhi ve sellem” işitdiklerine uyardı. Kendi talebelerinden birine uymağa, ya’nî dört mezhebden birinde olmalarına lüzûm yokdu. Onların herbiri bütün bilgileri asl kaynağından alıyordu. Birbirlerine sorarak da öğreniyorlardı. Hepsi, mezheb imâmlarından dahâ çok âlim ve dahâ yüksek müctehid idiler. Mezheb sâhibi idiler. İslâm âlimlerinin meşhûrlarından ve evliyânın büyüklerinden Ubeydullah-i Ahrâr hazretleri buyurdu ki; “Kalbe gelen bütün keşifleri, hâlleri bize verseler, fakat kalbimizi Ehl-i sünnet îtikâdı ile süslemeseler, kendimi mahv olmuş ve hâlimi harâp bilirim. Bütün harâplıkları, felâketleri üzerime yığsalar, lâkin kalbimi Ehl-i sünnet ve cemâat îtikâdı ile şereflendirseler, hiç üzülmem.” Ehl-i sünnetin bâzı îtikad esasları 1- Allahü teâlâ kadîm olan başlangıcı olmayan zâtı ile vardır. O’ndan başka her şeyi, O yaratmıştır. Birdir. İbâdete hakkı olan da O’dur. O’ndan başka hiçbir şey, ibâdet olunmaya lâyık değildir. Zâtî sıfatları vardır. Bunlar; Vücûd, Kıdem, Bekâ, Vahdâniyyet, Muhâlefetün lil havâdis, Kıyâm binefsihi’dir. Kemâl sıfatları vardır. Bu sıfatlar; Hayat, İlim, Semi’, Basar, Kudret, İrade, Kelâm ve Tekvîn’dir Bkz. Allahü Teâlâ. Bu sıfatları ezelîdir. Yâni hep vardır. Allahü teâlânın isimleri tevkîfîdir, yâni dînimizde bildirilen isimleri söylemek uygun olup, bunlardan başkasını söylemek yasak edilmiştir. 2- Kur’ân-ı kerîm Allah kelâmıdır, onun sözüdür. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmi harf ve kelime olarak gönderdi. Bu harfler mahlûktur. Bu harf ve kelimelerin mânâsı, Kelâm-ı ilâhîyi taşımaktadır. Bu harflere, kelimelere Kur’ân-ı kerîm denir. Bu harf ve kelime kalıpları içinde Kelâm-ı ilâhî olan Kur’ân-ı kerîm mahluk değildir. Allahü teâlânın öteki sıfatları gibi ezelîdir, ebedîdir. Allahü teâlâyı müminler Cennette, cihetsiz olarak ve karşısında bulunmayarak ve nasıl olduğu anlaşılmayarak ve ihâtasız, yâni şekli olmayarak görecektir. Nasıl görüleceği düşünülemez. Çünkü O’nu görmeyi akıl anlayamaz. Allahü teâlâ, dünyâda görülemez. Bu dünyâ ve insanın bu dünyâdaki yapısı O’nu görmek nimetine kavuşmaya elverişli değildir. Dünyâda görülür diyen yalancıdır. Mûsâ “aleyhisselâm” peygamber olduğu hâlde bu dünyâda göremedi. Peygamberimiz Mîrâc gecesinde gördüyse de, bu dünyâda değildi. Dünyâdan çıktı, âhirete karıştı. Cennet’e girdi ve orada gördü. 3- Allahü teâlâ, insanları yarattığı gibi insanların işlerini de yaratıyor. İyi ve kötü işlerin hepsi O’nun takdîri, dilemesi iledir. Fakat iyi işlerden râzıdır, kötü işlerden râzı değildir. İnsanın yaptığı işe, kendi kuvveti de tesir eder. Bu tesire “kesb” denir. 4- Melekler, Allahü teâlânın kıymetli kullarıdır. Allahü teâlânın emirlerine isyân etmeleri câiz değildir. Emrolunduklarını yaparlar. Erkekleri ve dişileri ve evlenmeleri yoktur. 5- Peygamberler “aleyhimüsselâm” Allahü teâlâ tarafından seçilmiş, gönderilmiş insanlardır. Onların Allahü teâlâdan getirdiği her haber doğrudur, yanlışlık yoktur. 6- Peygamber efendimizin mîrâcı; uyanık iken, kalp, rûh ve beden ile birlikte olmuştur, haktır. Kabir azâbı, kabrin sıkması, kabirde Münker ve Nekir denilen meleklerin soru sorması, kıyamette her şeyin yok olacağı, göklerin yarılacağı, yıldızların yollarından çıkıp dağılacakları, yer küresinin, dağların parçalanması ve herkesin mezardan çıkması, mahşer yerinde toplanması, yâni rûhların cesetlere girmesi, kıyâmet gününün zelzelesi, o günün dehşeti, korkusu ve kıyâmette suâl ve hesap, iyiliklerin ve günâhların âhirete mahsus bir terâziyle tartılması, Cehennem üzerinde Sırat Köprüsünün bulunması vardır. Bunların hepsi olacaktır. Peygamber efendimizin kıyâmet alâmetlerinden her ne haber verdiyse, hepsi doğrudur, yanlışlık olamaz. 7- Müminlere mükâfat ve nîmet için hazırlanmış olan Cennet, kâfirlere azap için hazırlanmış Cehennem şimdi vardır. Her ikisini de Allahü teâlâ yoktan var etmiştir. Cennet ve Cehennem sonsuz kalınılacak yerdir. Zerre kadar îmânı olan ve bu îmân ile âhirete göçen Cehennem’de ebedî sonsuz kalmayacaktır. 8- İbâdetler îmâna dâhil değildir. Yani farz ibadetleri farz olduğuna inanıp tembellikle yapmayan kâfir olmaz. Mümin ne kadar büyük günâh işlerse işlesin bu günahları günah bildiği müddetçe îmânı gitmez. Ancak farzlara ve haramlara olduğu gibi inanmak lâzımdır. Emir ve yasaklardan herhangi birine inanmamak, hafife almak veya alay etmek, değiştirmeye kalkışmak îmânı giderir ve sonsuz olarak Cehennem’de yanmaya sebeb olur. 9- Halîfelikten İslam Devleti Başkanlığı konuşmak, dînin esas bilgilerinden değildir. Dört halîfenin üstünlüğü halîfelik sıralarına göredir. Eshâb-ı kirâmın hepsini hiç ayırım yapmadan sevmek ve hürmet etmek lâzımdır. Hepsi âdil ve din ilimlerinde müctehid idiler. 10- Muhammed aleyhisselâmın ümmeti, başka peygamberlerin ümmetinden daha üstündür. Mâtem tutmak, dinde yoktur; üzülmek başka, mâtem tutmak başkadır. Hadîs-i şerîfte Peygamberimiz “İki şey vardır ki, insanı küfre îmânın gitmesine sürükler. Birisi bir kimsenin soyuna sövmek, ikincisi ölü için mâtem tutmaktır.” buyurdu. 11- Resûlullaha, Eshâb-ı kirâma, Tabiîne ve Evliyâya tevessül ederek, yâni onları vesile ederek duâ etmek, duânın kabûlüne sebeb olur. 12- Dînî deliller müctehidler dinde söz sahibi alimler için dörttür Kitap, Sünnet, İcmâ-i ümmet ve Kıyâs-ı fukahâ. Avâmın normal müslüman delili, müctehidin fetvâsıdır. Onun vazifesi müctehid imâma uymaktır. 12- Tenasühe, yâni ölen insanın rûhunun başka bir çocuğa geçerek, tekrar dünyâya gelmesine inanmak, dîne aykırıdır. Böyle inananın îmânı gider. 13- Kıyâmet günü Allahü teâlânın izni ile iyiler kötülere şefâat edecek, araya girecektir. Peygamber efendimiz aleyhisselam; “Şefâatim ümmetimden günahı büyük olanlaradır.” buyurdu. 14- Peygamberin mûcizesi, evliyânın kerâmeti ve salih mü’minlerin firâseti haktır. Evliyânın kerâmeti, vefâtından sonra da devam eder. 15- Her bid’at dalâlettir, sapıklıktır. Bid’at, dinde sonradan yapılan şey demektir. Peygamber efendimiz ve dört halîfesinin zamanlarında bulunmayıp da, onlardan sonra dinde meydana çıkarılan, îtikat ve ibâdet olarak yapılmaya başlanan değişiklikler bid’at olup büyük felâkettir. 16- Mest denilen ayakkabı üzerine mesh ederek ıslak el ile dokunarak abdest alınır. Çıplak ayak üzerine mesh edilmez. Özetle; binlerce Ehl-i sünnet âliminin, kitaplarında bildirdikleri bu ve bunlara bağlı îtikat iman esâslarına uygun îmân edenler, Ehl-i sünnet müslüman; bu esaslara aykırı inananlar ise Ehl-i sünnet yolundan ayrılmış kimseler olurlar. Post Views 385

sünnet olmuş birine ne denir